Hep son ana bırakıyorum huyum böyle ben ne yapabilirim ki? Biliyorum kötü bir huy ama güneş ışığı henüz dünyanın benim olduğum bölümüne hükmederken elim klavyeye gitmiyor. Nereye mi gidiyor? Mesela gitarlarıma, PS4 kumandasına veya sevgili motosikletimin gidonuna. Ama asla klavyeye gitmiyor. Deniyorum elimden geleni yapıyorum (burası çok ironik oldu) ama elimden bir şey gelmiyor.
Başınızda Atıl Atılgan gibi bir genel yayın yönetmeni varsa, çok da sallama şansınız yoktur aslında… En az 25 senelik bu dost, konu iş olunca arkadaş, dost, 25 sene falan dinlemez bir anda 10 kaplan gücünde olur. Bugün yaptığımız telefon konuşmasında da yazıyı bu gece istediğini gayet kibar bir dille bildirince, ben de masa başına oturmak için motivasyonumu sağlamakta zorlanmadım.
Hayatımın 17 senesini yazı yazarak kazandıktan sonra konuşabildiğimi keşfettikten sonra yazı yazmak o kadar zor gelmeye başlamıştı ki. Bilen bilir bir zamanlar bir dergide Top Speed isimli bir köşem vardı ve oraya birşeyler karalamayı çok seviyordum. Ama zaman, şartlar beni başka bir yola itti. Bu ekipte de görevim sizlere yurtdışında yarışan Türk ekiplerinin yarışları hakkında birşeyler yazmak, onların haberlerini paylaşmak öğrenebildiğim kadar perde arkasında gördüklerimi size aktarmak.
Ekip sağlam… Nasıl olmasın ki. Bir kere başımızda Atıl Atılgan var, sonra kendi dallarında her biri ayrı uzman Ahmet Sait Özen, Mehmet Erel, Erkan Ertuğrul ve en sona bilerek bıraktığım 34 senelik dostum “holli” Mert Yılmaz var. Umarım bu ekip motorsporları haberciliğine bilgileri, tecrübeleri ve sağlam kalemleri ile yepyeni bir renk getirecek.
***
2015’in sonu Tosfed Başkanlık Seçimi’ne sahne oldu. Türkiye’nin en gözüpek en sağlam bilekli pilotlarından biri olan Serkan Yazıcı başkanlık yarışını da kazanınca spora yeni bir kan geldiğini düşünüyordum. Ama yanılmışım. Spora sadece yeni ve taze bir kan gelmedi aynı zamanda o can çekişen hastayı ayaklandıracak hatta bir süre sonra koşturacak olan nefes de gelmişti. Sporu yöneten kişinin ve ekibinin mutlaka bir yarış direksiyonu tutmuş olması gerektiğine inananlardanım. O tulumu giyip kafasına kaskı takıp hayatının bir bölümünü kaskın vizöründen görmüş olmalı. Bu spora bakışı sporcu ile empati yaparak, sporun eksiklerini ve yanlışlarını tam da herşeyin kalbinden görmüş olmasıyla daha da olumlu hale getiriyor.
Aslında bu satırları yazarken kafamda bir de kurgu vardı. Size Kenan Sofuoğlu’nun 2016 sezonu öncesi hikayesini yazacaktım. Dört kez Dünya Şampiyonu olan gururumuz Kenan’ın yanında bu sene Avrupa Superstock 1000 Şampiyonası’nı da kovalayacak olan Toprak Razgatlıoğlu da şampiyonluğu kazanmak için ter dökecek. Onların hikayesini bir sonraki yazımda sizlerle paylaşacağım. Kenan ve Toprak bu satırları yazarken Avustralya’ya doğru giden uçağın içinde büyük ihtimalle uyukluyorlar.
Lafı uzatmadan toparlayayım diyorum. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu teşhisi konulmuş birisi olarak buraya kadar bile iyi geldim diye düşünüyorum. Uzun lafın kısası elim klavyeye gidebildiğinde ki genelde bu geceleri oluyor buradaki köşeme birşeyler karalayacağım. Önümüzdeki günlerde de son yıllarda ülkemizi yurtdışında başarı ile temsil etmiş bir ekibin patronu ile yaptığım röportaj yayına girecek. E daha ne olsun. Yeminle kendimi aştım. Artık iyi bir dinlenmeyi hakettim diye düşünüyorum.
Son olarak eğer görüşlerini düşüncelerini merak ettiğiniz birileri varsa bana haber verin ki onlarla röportaj yapayım. Kafamda var bir iki isim…
Hadi kalın sağlıcakla. Nefis bir sezon bizi bekliyor…
Yiğit TOP